Saturday, January 27, 2007

Kritik

Dilşat Terzi

Kerkük’ümüzü yabancılara terk etmeyiz

Bugün Amerikan işgali yüzünden ülkemizde devam eden şiddetin bir hedefi de Türkmenleri yıldırarak yurdumuzu terk etmemizi sağlamaktır. Bölücü gruplar, kendi kirli emellerini gerçekleştirmek için Türkmen iş adamlarını korkutarak, Türkmen mahallelerinde herkesin de şadit olduğu şiddete başvuruyorlar.
Ama bu insanlığa, vatandaşlığa dini ve serküler değerlerle örtüşmeyen bu eylemler bizi korkutamaz. Bugün eğer birkaç aile evini terk etmişse de yarın mutlaka döneceklerdir. Kerkük’ümüzü yabancılara terk etmek niyetinde değiliz.

Şehitlerimize sahip çıkmalıyız

İşgalin başladığı günümüze kadar binlerce Türkmen hayatını kaybetti. Kimi işgal güçleri tarafından kimi ise terör eylemleri yüzünden canından oldu.
İster Kerkük, ister yaralı Telafer ister Karatepe ister Tuzhurmatu, ister diğer Türkmen bölgelerinde hayatını kaybeden aziz Türkmen vatandaşların birer şehit olarak kabul edilmesi gerekir.
Bunların gerek Kerkük katliamı gerek Altunköprü, Taze ve Tuz katliamlarında, gerek 1996’deki Erbil baskınında tutuklanarak idam edilen, gerek 16 Ocak 1980’de idam edilem lider şehitlerimizle aynı kefeye konulması gerekir.
Siyasi Tutuklu ve Şehitler Derneği’nin bu konuda bir çalışmasının olması gerekir. Şimdiye kadar hayatını kaybetmiş şehitlerimizin isimlerini belgeleyerek halkımıza ve dünya kamuoyuna sunması gerekir.
Bugün eğer bir Türkmen sırf milli kimliği veya dini yüzünden öldürülüyorsa bunu ben şehit olarak kabul ederim. Başımın üstüne koyarım.
Türkmen veya Müslüman olduğumuz için şehit oluyorsak ne mutlu bize.


Mezhebi söylemlerden kaçınmalıyız

Birkaç gün önce bir gazetede Irakli bir yetkilinin beyanatını okudum. Konu Irak’ta petrol dağıtımıydı. Kendini bilmez yetkilinin demecini okurken iğreniyordum. Adam Irak’ta son günlerde kabul edilen yasaya göre petrolün Sünni, Şii ve Kürtler arasında adilane paylaşılacağını söylüyordu. Bu iğrenç demeç, Irak’taki yönetimin gerçekten de mezhebi bir hükümet olduğunu kanıtlıyor.
Ne ilginçtir ki Irak petrollerinin büyük bir bölümü Türkmeneli’nde çıkarken kimse biz Türkmenler’den söz etmiyor. Bu kendini bilmez yetkiliye insanın “Sen mezhep teranesini çalırken bari Türkmenleri de unutma” demesi geliyor.
İşte Irak’ta manzara böyle. Bölücülük, mezhepçilik had boyutta. Herkes elindeki kuvvete veya işgalcilere güvenerek Irak’ta kendine haksız yere bir şeyler koparmak derdinde.
Biz siyasi hayattan dışlandığımız gibi iktisadi hakkımız da elimizden alınıyor. Kimse hesabımızı yapmıyor. Petrol bizde zenginlik bizde ama bize “Size bir şey yok” deniliyor. Ne garip bir şey değil mi?
Yetkililerimiz bu gibi kendini bilmez yetkili müsveddelerine cevap vermelidirler. Hadlerini bildirmelidirler.
Anayasada, Irak kaynaklarının tüm Iraklılar’a ait olduğunu öngören maddeyi kendisine hatırlatmalıdırlar.

Wednesday, January 17, 2007

Kerkük 2007 paneli üzerine

Dilşat Terzi

Global Strateji Enstitüsü’nün Türkiye’nin başkenti Ankara’da “Kerkük 2007” adı altında organize ettiği panel, yayınlanan sonuç bildiri ile sona erdi.
Irak’tan birçok siyasi grubun katıldığı panele Kürt partileri katılmadı. “Türkiye’nin paneli düzenleyerek Irak’ın içişlerine karıştığını” iddia ettiler.
Kürt partilerin bu tavrını doğal karşılamak lazım. Zaten bunlar Kerkük’ün kendilerine ait olduğunu iddia etmekten vazgeçmiyorlar. Kendilerinden o kadar eminler ki, bu konunun tartışılmasına bile yanaşmıyorlar. Kerkük’te Türkmen ve Araplar’ı hiçe sayıyorlar. Sanki kentte yanlız kendileri yaşıyormuş gibi davranıyorlar. Göz göre göre kentin asıl sahibi olan biz Türkmenleri inkar ediyorlar. Kentte gayri Kürtleri büyük bir baskı altında tutuyorlar. Bunu zaten BM son Irak raporunda belgeliyor. BM raporunda "Kerkük'teki Türkmenler ve Araplar Kürt Peşmergelerin baskısı altında" açıkça ifade ediliyor.
BM ayrıca bir de uyarı yaparak “Kerkük'teki Türkmen ve Arap topluluklarının, Kuzey Irak'taki silahlı Kürt Peşmergelerince baskı altında tutulmasının, kenti patlamaya hazır hale getiriyor” gibi bir tespit yapıyor.
Söz konusu rapor herhangi bir örgüt değil, BM tarafından çıkmış bir rapordur. Sanırım BM gibi bir örgüt tarafından çıkmış raporlar resmidir ve doğruluğu tamdır.
Kaldı ki Kürt partilerin de iddia ettiği gibi söz konusu paneli Türk hükümeti değil, hükümet dışı bir organizasyon olan bir enstitü düzenledi. Bunda da kanımca hiçbir gariplik yok, zaten dünyanın birçok ülkesinde, işgal yüzünden en kötü günlerini yaşayan Irak konulu her ay birkaç panel ve sempozyum düzenleniyor.
Kürt partileri panel Washington’da düzenlenmiş olsaydı belki kızmazdırlar...!
Neyse şimdi panelden çıkan sonuç bildiriye göz atalım.
Sonuç bildirisinin ilk maddesinde, Irak'ın toprak bütünlüğünün, doğal kaynaklarının ve sınırlarının korunması ve Irak’taki tüm etnik grupların haklarının tanınması, ülkede ve bölgede istikrarın sağlanması açısından önemli olduğuna işaret ediliyor.
Irak Türkmenleri ve ITC olarak ilk günden beri ülkemizin toprak bütünlüğünü savunmuş, hala da savunmaktayız. Biz hiçbir zaman yanlız kendi haklarımız için mücadele etmedik. Önce Irak sonra Türkmen dedik. Ülkedeki doğal kaynakların, ne kadar çoğu bizim bölgede çıksa da, tüm Irak halkı tarafından paylaşılmasından yanayız. Bu kaynaklar yanlız bizimdir kimsenin hakkı yok demedik ve demeyiz. Çünkü tek ve müreffeh bir Irak’a inanıyoruz. Bunu muhtemelen bazıları bir zaaflık olarak algılıyor. Ama bu bizim yapımızdır. Ülkemiz Irak’a olan bağlılığımızı gösteriyor.
Bildirinin ikinci maddesinde diyalog ve ulusal barıştan söz ediliyor. Ama gelin görün ki bugün Irak’ta kimi gruplar, işgalci Amerika’dan aldıkları güçle hakketmedikleri kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar. Ülkedeki devletin yok oluşunu istismar ederek “Fırsat bu frsattır ülkeden en büyük pay alayım” derdindeler. Yaptıkları icraatlarla ülkenin düştüğü dar boğazı daha da derinleştiriyorlar. Diyaloga yanaşmıyorlar. Kendilerinden başka kimseyi tanımıyorlar.
Halbu ki biz Türkmenler ve ITC olarak diyalogdan, barış ve kardeşlikten yanayız. Kerkük meselesi dahil tüm meselelerin diyalog yoluyla çözümünden yanayız. Ülkede istikrarsızlığa sebep olmuyoruz.
Üçüncü maddede ise sözde ihtilaflı bölgelerden, normalleştirme ve referandumdan söz ediliyor. Bunlara ancak anayasanın gözden geçirilmesinden sonra başlanması isteniyor. Bu çok mantıklı bir fikirdir. Çünkü anayasanın gözden geöirilmesini öngören 142. madde uygulanmadan önce Kerkük’te normalleştirme sürecinin başlaması yanlıştır.
Ayrıca ihtilaflı bölge tabiri hiç de anlaşılmış bir tabir değil. Bu ancak iki ülke arasında kullanabilecek bir terimdir. Biz ise aynı ülkeyi paylaşıyoruz. Aramızda ihtilaflı mihtilaflı bölge olmamalıdır. Yaşadığımız ülkenin adı Irak’tır, bu ülkenin her karış toprağı tüm Iraklılara açık olmalıdır.
Hadi diyelim bunu kabul ettik. Ama bu tabiri yanlız Kerkük’e indirgemek yanlıştır. İhtilaflı bölge derseniz biz de Erbil’i gündeme getireceğiz. IMTP Başkanı sayın Cemal Şan’ın da Halk Meydanı programında dediği gibi Erbil’de bir zamanlar çoğunluk Türkmen yaşıyordu. Bu kent sonradan büyük bir Kürt göcü aldı. Etnik yapı değişti.
Bu konuda Asurilerin de dedikleri var. Onlar da Duhok’u Zaho’yu, Musul’un etrafı ve diğer bazı bölgeleri gündeme getirecekler. Zaten de arasıra böyle beyantları oluyor. Ben bu ihtilaflı bölge tabirimi hiç hazmetmiyorum. Ülkesini seven birçok Iraklı da aynı görüştedir.
Bildiride dördüncü maddede anayasanın 140. maddesinin değiştirilmesi isteniyor ve Kerkük’e özel statü verilmesi talep ediliyor.
Bağdat ve Kerkük bir önceki devlet geçici yasasında özel statüye tabi idi. Ama nedense anayasada bu madde değiştirilerek Kerkük’ün bu özelliği ortadan kaldırıldı. Süratle işgal altında yazılan ve biz Türkmenlerin onaylamadığı anayasanın yeniden gözden geçirilmesi yanlız bizim değil birçok grup ve ülkenin talebidir.
Daha dün Mısır ve Suudi Arabistan ABD’den anayasanın yeniden gözden geçirilmesini talep ettiler. Kaldı ki Kerkük konusundaki hassasiyetimizi birçok Iraklı Arap grupları da paylaşıyor. Bu gruplar federasyona da çok tepkili.
Beşinci maddede Kerkük bir Irak şehridir deniliyor. Elbette bu kent Irak ekonomisinin şah damarıdır. İktisadi potansiyeli ve homojen etnik yapısıyla Kerkük Irak hükümetinin sürekli gündeminde olmalıdır. Bu kentin akıbeti belli grupların insafına terk edilmemelidir. Çünkü kent Irak halkının tamamını ilgilendirir.
Bildirinin altıncı maddesinde ise Kerkük’te günlerdir devam eden suikat olaylarına ışık tutuluyor. Haberlerde de izlediğimiz gibi Kerkük’te Türkmen mahallelerinde bir nevi sindirme hareketleri baş gösteriyor. Şiddet ve yıldırma yoluyla Türkmenleri kenti terk etmeye çalışıyorlar. Çünkü patlamaların hepsi Türkmen semtlerinde oluyor. Bu da çok gariptir. İnsan kendi kendine soruyor acaba neden yanlız Türkmenler hedef alınıyor?. Bunu arkasında Kerkük’te ve Irak’ta huzur istemeyen ve kendi kirli gündemlerini gerçekleştirmek için gruplar var.
Bildirinin son maddesinde ise “Anayasada belirtildiği gibi, Kerkük konusunda hakemlik yapmak üzere seçkin bir zatın belirlenmesi için BM'den talepte bulunulması.” deniliyor.
Bu konuya zaten Baker-Hamilton raporunda da temas edilmişti. Kerkük meselesi artık uluslararası bir bout taşıyor. Bunun için bu meselenin çözümünde BM’nin de payı olması gerekir.
Biz Türkmenler olarak Kerkük’te en uygun çözümün kentte ortak,eşit ve adil bir idarenin kurulması, Kerkük’ün özel bir statüye kavuşmasından geçtiğine inanıyoruz.
Bu yapıldığı takdirde hem Kerkük halkı rahatça yaşar hem de Irak’ın istikrarına katkıda bulunmuş oluruz.